Bugün Gazetesinden Gülay Göktürk-SEZER’İN SOSYAL DEVLETİ
12 Mayıs 2006
SEZER’İN SOSYAL DEVLETİ
Sosyal güvenlik reformu da diğer birçok reform yasası gibi Sezer barikatıyla karşılaşınca, keşke dedim içimden, Cumhurbaşkanımız ilgi alanını laiklik ve bölünmez bütünlük gibi meselelerle sınırlı tutsaydı, ekonomik konulara pek karışmasaydı da, biz de onun rejimle ilgili fobilerine bir yıl daha katlanıp idare etseydik…
Ama öyle olmadı maalesef. Sezer, artık dünyada eşi benzeri kalmamış bir devletçilik anlayışıyla, son yılların en büyük reform hamlelerinden biri daha doğmadan boğmaya ahdetmiş görünüyor. Yıllardır gelen giden birçok hükümetin popülist endişelerle el atmaya korktuğu bir konuyu -hem de seçime bir yıl kala- gündeme getirmeye cesaret etmiş bir iktidarı kutlayacağına, onun hızını kesiyor, önünde barikat örmeye çalışıyor.
Ne uğruna? Sosyal devleti koruma uğruna!
Oysa dünyanın en sosyal devletinin sonunu hep birlikte gördük. Sovyet Devleti öyle sağlam bir sosyal güvence getirdi ki, sonunda ne işçilerin ne emeklilere beş kuruş maaş ödeyemedi.
Sezer hayalinde de böyle bir devlet mi var acaba?
Veto edilen maddeleri ve gerekçelerinin ayrıntılarını bir yana bırakalım. Cumhurbaşkanının karşı çıkışını şöyle özetleyebiliriz: Çalışma yaşı yükseltilemez, çalışma süresi uzatılamaz, emekli aylıkları piyasa koşullarına bağlanamaz, enflasyona endekslenemez, çalışan değişik kesimler arasındaki uygulama farkları değiştirilemez. Özetle hiçbir şey değiştirilemez! Çünkü hepsi Anayasa’nın sosyal devlet ilkesine aykırıdır.
Sezer’in “yüce” kaygılarını anlıyoruz. Yapılamayacakları sayıyor. Yalnız bir zahmet, bir de ne yapacağımızı söyleyiverseydi de bilseydik. Bütçenin aslan payını götüren şu sosyal güvenlik sistemi açıklarını nasıl kapatacağımız konusunda biraz olsun fikir verseydi mesela. Hani tam bir proje sunmasını beklemiyoruz ama en azından, reform için ortaya atılan siyasetçilere bütün kapılarını kapadığına göre, kendince bazı kapıları da biraz aralasaydı, çıkış için birkaç ipucu verseydi en azından…
Ama efendim, ne münasebet!
Öyle aktüerya hesapları gibi akçeli işlere bulaşmak hiç cumhurbaşkanına yakışır mı! Onun gözünde bütün bu parasal denge hesapları “sosyal devlet” gibi kutsal bir kavram karşısında o kadar süfli meseleler ki, değinmeye bile değmez!
O, reformu kadük eder, başka çare bulmak siyasetçilerin işidir. Bulamazlarsa da onların sorunudur, sandıkta onlar hesap verirler.
Buradan bizim sistemimize uygun bir Cumhurbaşkanlığı tarifi de çıkarabiliriz belki. Sırtında yumurta küfesi olmayan, çözümleri engelleme özgürlüne sahip ama herhangi bir şeyi çözme sorumluluğu olmayan kişiye bizim sistemimizde cumhurbaşkanı deniyor!
Şimdi bu tasarı gidecek, gelecek, orasından burasından tırpanlanacak ve belki o kadar tırpanlanacak ki işe yaramaz hale gelecek.
Peki sonra ne olacak?
Cumhurbaşkanı’nın engellemesi sonucu geleceğe yönelik hiçbir tedbir alamazsak, bu açıklar böyle büyüyerek sürerse, bundan yirmi otuz yıl sonra, Sezer’in sahip çıktığı bu sosyal devlet emeklilerine maaş ödeyemez hale geldiğinde; bu büyük açık yüzünden bütün ülke ekonomisi 2001’den beter krizlere sürüklendiğinde -Allah uzun ömür verir de yaşarsa- Sezer nasıl hesap verecek?
Eminim ki hesap verme diye bir kavram aklının ucundan bile geçmiyor Sayın Sezer’in. Bizim siyasi geleneğimizde, herkes yolsuzluklar konusunda pek hassasken, yanlış ekonomik ya da siyasi kararlar yüzünden yok olan milyar dolarların, yaşanan ekonomik krizlerin kimsenin günah hanesine yazılmamasına, hesabının sorulmamasına güveniyor.
İşin kötüsü haklı. Karşısında kapı gibi Demirel örneği var.
Demirel emeklilik yaşını 40’a düşürüp SSK’yı mahvetti diye kim hesap sordu ki Sezer’e sorsunlar…