Çalışanların Marko Paşa’sı: Ali Tezel

6 Mart 2005

Çalışanların Marko Paşa’sı: Ali Tezel

1995 yılında kendi isteğiyle Akşam gazetesinde yazmaya başlayan ve ‘fakslar bitince yazın biter’ denilen Sigorta Müfettişi Ali Tezel, o günden bu yana ‘İş yaşamı, iş hukuku’ konusunda yazı yazıyor. Tezel’e her gün yüzlerce mail, mektup ve faks geliyor

Gazete binasında siz yürürken neredeyse her adımınızda birisi size soru soruyor, hepsine cevap veriyorsunuz. Hep mi böylesiniz?

Evet tabii, ben bilgiyi paylaşmayı çok seviyorum. Bilebildiğim her şeyi cevaplarım.

Ali Tezel ismi artık biliniyor. Yollarda da sorularla karşılaşıyor musunuz?

Evet yolda aaa Ali Tezel diyorlar veya emeklici diye sarılıyorlar. Daha önce mektup veya faks gönderip soru sormuş kişiler ya da Akşam’daki sayfayı takip edenler tanıyorlar.

Akşam gazetesine nasıl yazar olarak başladınız?

Sigorta müfettişi olarak çalışıyordum. Akşam gazetesinin dağıtımı engelleniyordu. Ben de gittim dedim ki ben haksızlıklara karşı çıkan biriyim, bana köşe açın. ‘Olmaz, kimse ilgilenmez’ dediler, ısrar ettim. Deneyin olmazsa bırakırız dedim. ‘Tamam’ dediler, ilk hafta yazdık bize soru sorun dedik. İlk iki hafta kimseden soru gelmedi ama üçüncü hafta birkaç tane faks geldi. Sonra da resmen faks ve mektup yağmuruna dönüştü. O arada gazeteye yönetimi ‘bu fakslar bitinceye kadar devam et’ dediler ama fakslar o günden bu yana bitmedi ve on yıldır yazı yazıyorum.

35 MİLYON KİŞİNİN SORUNU VAR

Yoğun bir soru trafiği var, hepsine cevap verebiliyor musunuz?

İlk zamanlar hepsini tek tek cevaplıyordum ama günde 300 mail gelmeye başladı. Her birini okuyordum, bir dakikadan 300 dakika, her birini cevaplamak için yine bir dakikadan 300 yani toplam 600 dakika ediyor. Toplam 10 saatimi almaya başlamıştı. Artık başetmeye imkan kalmamıştı. Şimdi çok acil olanları cevaplandırıyorum, diğerlerini de sıraya koyuyorum veya başlıklar halinde sıralayıp konu halinde işliyorum. Arada yazı dizileri yapıyorum. Böylece 15-20 kişiyi birden cevaplıyorum.

Okuyucular durumdan memnun mu peki sizce?

Aslında cevaplarını alsalar bile memnun olmuyorlar çünkü her vatandaş kendi ismini gazetede görmek istiyor. Kendi konusuyla ilgili bir şey anlatmış olsam bile bireysel olarak ilgilenmemi istiyor. Mesela diyor ki ‘tamam doğru söylüyorsun ama ben ne olacağım.’

Köşenize bu kadar yoğun ilgi olmasının altında iş hayatında bu sorulara cevap verecek bir merci olmadığı gibi bir durum mu yatıyor sizce?

En önemli şey şu: İnsanlar kamuya güvenmiyor. Mesela devlet dairesine gitmiş ben ne zaman emekli olacağım diye sormuş cevabı da doğru ama teyit ettirmek istiyor. Hakem olarak sen ne diyorsun diye soruyor. İnsanların güven sorunu var. Çünkü bizde kurumsallıktan çok bireysellik hakim. Eğer bir kamu kuruluşunda dostu, akrabası yoksa kamu kurumunun içine girmeye korkuyor, soru sormaktan çekiniyor. Ya da verdiği cevaba güvenmiyor. Ancak bir tanıdık varsa verdiği cevap kayıtsız şartsız doğru olarak kabul ediliyor. Bence biraz da göçebeliğimizden kaynaklanıyor bu durum. Türkiye olarak yüzde seksen göçebeyiz. Yerleşik düzene geçemedik yani. Ondan kaynaklanıyor.

HER TÜRK’ÜN RÜYASI EMEKLİLİK

Sizden en çok talep edilen soru nedir?

En çok sorulan soru şu: Ne zaman emekli olurum? Avrupa ülkelerinde aile yardımı ve işsizlik yardımı insanları rahatlatıyor, bizde işsizlik sigortası yeni başladı. Oradaki vatandaş diyor ki; devlet bana asgari şartlarda yardım eder, çocuğuma bakar, hastalanırsam tedavi ettirir. Bizde bu durum yaygın olmadığı için kişiler kendilerini güvende hissetmiyor. Bu yüzden de ‘ben emekli olayım ama işime devam edeyim’ diyor. Hiç kimse emekliliği gerçek bir emeklilik olarak görmüyor. Emekliliği aç kalmayacağının bir garantisi olarak görüyor. O yüzden herkesin derdi bir an önce emekli olup yine çalışmak. Resmi olarak iki milyona yakın çalışan emekli var. Evde yatan emekli sayısı çok az, çoğu çalışıyor.

Bu zararlı bir şey mi?

Emeklinin çalışması demek o işe girecek normal çalışanların engellenmesi anlamına geliyor. Emekli demek artık çalışamayan, hayatının son zamanlarını rahat geçiren kişi demektir. Avrupa’daki emeklileri düşünün sırtlarına çantalarını alıp ülke ülke geziyorlar. Bizde o yaştakiler Kadıköy’den Eminönü’ne giderken nasıl gideceğini düşünüyor.

Okullarda iş hayatıyla ilgili bir ders olsun

Bizim eğitim sistemimizde çalışma hayatıyla ilgili hiçbir bilgi yok. Çocuk, iİlkokuldan üniversiteyi bitirinceye kadar eğitim görüyor ama bu süreçte SSK, Bağ-Kur nedir, işveren kimdir, nasıl iş bulurum, işverene karşı sorumlululuklarım nedir? Bu soruların cevaplarını bilmiyor, iş hayatına atılınca öğreniyor. Nasıl ki ilkokullarda trafik, sağlık dersi var. Bunlar gibi sosyal güvenlik ve iş hayatı adlı bir ders de olmalı. Bu olmadığı için hakkı olmadığı şeyi hakkı zannediyor. Ya da bir işyerine girdiği zaman kendisini patron zannedebiliyor, tamamen eğitimle ilgili konu. Kişi 25 yaşına geliyor ama haklarını bilmiyor. Böyle olunca da 35 milyon kişinin sosyal güvenlik ve iş hukuku diye bir sorunu oluyor.

Sağlık memuruyken binlerce sünnet yaptı

Ali Tezel, 1985 yılında Konya Atatürk Sağlık Meslek Lisesi’nden mezun olduktan sonra sağlık memuru olarak atanır. yaşı 18’dir. İlkokul, ortaokul ve liseyi parasız yatılı olarak bitirmiştir. ‘Beni hep devlet okuttu, hatta üniversiteyi okuttu sayılır çünkü sağlık memuruyken okumayı bırakmadım ve Hacettepe Anestezi bölümünü bitirdim. Gece de numune acilde nöbet tutuyordum. Sonra İzmir Alsancak Devlet Hastanesi’nde göreve başladım. Yine gece nöbetlerini tutuyordum. Tekrar sınava girip 9 Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Endüstriyel İlişkiler Bülümü’nü kazandım ve dört yılda bitirdim, maaşım olmasaydı okuyamazdım. 1994 yılında SSK’ya sınavla girip müfettiş olarak atandım. 1995 yılına kadar Ankara’daydım. İstanbul’a kim gitmek ister dediler, 30 yaşındaydım, kimse gitmek istemeyince kura çektiler. Ben de listedeydim. İstanbul’a sigorta müfettişi olarak atandım. Beş kişi geldik. Bir ay içinde diğerleri tanıdık bulup Ankara’ya geri gitti. Ben devam ettim.’ Tezel, şu anda SSK Anadolu Yakası Başmüfettişi olarak görev yapıyor.

Dilek KAYKILAR [email protected]