Değişikliğin amacı tasfiye – Aksiyon Dergisi

22 Aralık 2015

Ali Tezel, uzun yıllar Sosyal Güvenlik Kurumu’nda çalıştıktan sonra istifa etti. O günden beri özel bürosunda, çalışanların ve emeklilerin özlük haklarıyla ilgili sorularına cevap veriyor. Sosyal medyada 8 milyonu aşkın takipçisiyle âdeta bir fenomen! Çıkışlarıyla zaman zaman politikacı ve bürokratları zor durumda bırakıyor. Tezel, 657 sayılı yasada yapılacak değişikliğin kamuda köklü bir tasfiyeye sebep olacağından endişe duyuyor. Son gelişmeleri Ali Tezel ile konuştuk. 

– 17- 25 Aralık tarihî yolsuzluk operasyonundan sonra on binlerce memur sürgün edildi. Siz de eski bir devlet memurusunuz. 657 sayılı kanun bir kamu çalışanı için ne ifade ediyor?
Görevden almaların çoğu adli ve bürokratik iş ve işlemlerle yapıldı. Sürgüne gönderilen ya da görevden alınanların 60 gün içerisinde idari yargıya gitme hakları vardı. Mahkemenin verdiği kararların uygulanması için 30 günlük süre bulunuyor. 2014’te bu konuyla ilgili bir yasal düzenleme yapıldı. 30 gün, 2 yıla çıkarıldı. Fakat Anayasa Mahkemesi düzenlemeyi iptal etti. Şimdi 657 sayılı kanun tamamen kaldırılmak isteniyor. Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer döneminde Kamu Yönetim Kanunu çıkmıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer yasayı kamuda çalışan memurların iş güvenceleri ellerinden alındığı gerekçesi ile veto etmişti. Sonrasında yasal düzenlemelerle birtakım değişiklikler yapıldı. Ancak 657 sayılı ana gövde kanunu değiştiremediler. Şimdi hükümet programından anladığımız bu yasanın özellikle iş güvencesi dediğimiz kısımlarında değişiklikler yapılacak. İki yılda bir bütün memurlar ile yeniden sözleşme imzalanacak. Süre sonunda kamunun sözleşmeyi yenilememe hakkı getirilecek. Devletin süreklilik arz eden işlerini yapan memurların iş güvencesine sahip olması gerekiyor. Osmanlı’dan beri bu durum böyle. Bu kanun değişirse memurun çalışırkenki tereddüdü had safhaya çıkar. Memur sorumluluk almamak için devlet lehine karar verecektir. Mağdur olan vatandaşın yargıya gitmekten başka çaresi kalmayacak. Neticede zaten çok yoğun olan yargı yükü daha içinden çıkılmaz hâle gelecek.

– Hükümet, değişiklikle kamuda verimlilik artacak diyor. Buna katılıyor musunuz? Diğer ülkelerde durum nasıl?
Bizim devlet memurluğu kanunumuz Fransa’dan alındı. Birçok Avrupa ülkesinde süreklilik arz eden işler iş güvencesi kapsamına alınmıştır. Süreklilik arz etmeyen işlerde sözleşme imzalanıyor. 1987 Turgut Özal’dan beri KİT’lere veya kamuya iş güvencesi olmayan sözleşmeli memur alımı yapılıyor. Ama asıl iş dediğimiz adalet, emniyet, sağlık, eğitim hizmetlerinin mutlaka iş güvencesi çerçevesinde gerçekleşmesi şart. Bütün Avrupa’da da durum böyle. Ülke olarak biz de onların sistemini kullanıyoruz. Amerika’da durum biraz farklı. Orada polisler de dâhil olmak üzere bütün devler memurları yıllık sözleşme ile çalışır.

– Terör örgütüne üye devlet memurları ile mücadele için yasal düzenlemeye ihtiyaç var deniyor. Bu tespite katılıyor musunuz?
Mevcut kanuna göre, terör örgütü ile ilişkisi tespit edilen memura, yapılacak soruşturma sonucunda görevinden el çektirilebiliyor zaten. Buradaki temel sorun terör tanımının ne olduğudur.
-Düzenleme ile ilgili öngördüğünüz en büyük tehlike ne?
Pek çok kişi özel sektörde daha fazla para kazanabilecekken iş garantisinden dolayı kamuyu tercih ediyor. Bu durumda devlet memurluğuna rağbet azalır. İkincisi, memur işini yaparken korkarak, çekinerek yapmaya başlar. Üçüncüsü, iki yıllık sözleşmeye imza atacak amire hizmet eden memur tipi ortaya çıkar. Hükümetle gelen, onunla giden memurluk anlayışı ortaya çıkar.

– Değişikliğin hiç mi olumlu tarafı yok?
Verimlilik meselesi amacında kullanılırsa olumlu olur. İşten atılmama adına vatandaşa kaliteli hizmet veren anlayış yaygınlaşabilir. 

– Kamuda farklı siyasi görüşlere, inanca sahip devlet memurlarının olması bir zenginlik midir?
Bizim çok farklı düşünce ve inançlara sahip insanlarla bir arada yaşamak gibi bir zorunluluğumuz var. Tek tip düşünceli insanların olduğu yerde ‘demokrasi var’ diyemeyiz. Demokrasi dediğimiz şey farklı düşüncelere saygı demek. Devlet memurları için önemli olan inanç ve düşüncelerinin yaptıkları işe yansımamasıdır. 

– Kamuda bir tasfiye yaşanır mı?
Tasfiyenin geniş çaplı olacağına inanıyorum. Çünkü asıl amaç o zaten. Şu anki yasada bunu yapmak oldukça zor. Binlerce müfettişin binlerce kişi hakkında soruşturma açması gerekiyor. Bu da en az üç beş yıl demek. Bunun bir de idari mahkeme boyutu var. Birçoğu geri dönebiliyor. Engellemenin yolu yasayı değiştirmek. 

– Avrupa Birliği normlarını göz önüne aldığınızda yapılmak istenenleri nereye oturtuyorsunuz?
Yapılmak istenen bu düzenlemenin AB normlarına oturacak bir tarafı yok. Neden ‘yok’ diyorum? Eğer biz Amerika tarzı bir model tasarlıyorsak bu yasa olabilir. Fakat biz yasalarımızın hemen hemen tamamını Fransa’dan, Almanya’dan ya da İsviçre’den almışız. Yani Avrupa’daki sistemi temel almışız. Bu düzenleme şu ana kadar getirilen sistematikle uyuşmayan bir tercih.

– Tasarı kamuoyuna yansıdığı şekilde kanunlaşırsa Anayasa Mahkemesi sizce nasıl bir tavır takınır?
Düzenleme yasalaşırsa ilgili taraflar eliyle mutlaka Anayasa Mahkemesi’ne götürülür. Ancak biliyorsunuz Yüksek Mahkeme’nin kararları geriye doğru işlemiyor. Karar da en az 6 ay-bir sene arasında açıklanıyor. Zaten yapılmak istenen şey de o sürede bir oldubittiyle yapılmış olur.

ABDULKERİM BEDİR – GÜRHAN SAVGI
AKSİYON DERGİSİ 21-27 Aralık 2015