HABERTÜRK-Emeğin de küreselleştirmesi şart–Profesör olarak bilinen Doçent’e

11 Mart 2010

Emeğin de küreselleştirmesi şart


 


 


Üretimin dört ortağı var, (1) Doğa, (2) Sermaye, (3) Emek, (4) Girişimci. Bu dördü bir araya gelir ve satılabilir mal veya hizmet üretir. Sonrada bu dördü ortaya çıkanı paylaşır. Doğa’nın payına rant / kira, sermayenin aldığına faiz, emeğin eline geçene ücret / maaş” derken, bu üçünü bir araya getiren girişimcinin eline de kâr geçer. Bunlardan emek hariç hepsi küresel…


 


***İşçimiz hariç her şey AB’ye gidebiliyor


Emek, sermaye, doğa ve girişimci içinde üçü de tam küreselleşti ve tüm dünyayı dolaşabiliyor. Üretimde kullanılan hammadde olarak da niteleyebileceğimiz doğanın ürünleri bir yerden bir yere taşınabiliyor. Sermaye ise ülke ülke dolaşıp, nerde daha çok faiz alıyorsa oraya gidiyor. Girişimci de hangi ülkede kârını maksimize edecekse oraya gidiyor. Bunlardan sınırı aşması engellenen veya engellenmese bile sınırları aşması zor olan tek faktör emek.


 


Özellikle bizim ülkemiz için konuşursak, emeğimiz küresel değil. Bırakın küresel olmayı, girmeye çalıştığımız AB’ye sermaye gönderebiliriz, hammadde (doğa ürünü) gönderebiliriz, girişimci gönderebiliriz ama serbest dolaşım hakkı olmadığından emek gönderemeyiz.


 


***Gönderemediğimiz emeği sömürmelerini istiyoruz


Gönderemediğimiz emeği sömürmesi için, bizde ucuz işgücü var gelin sömürün diye bas bas bağırıp, küresel sermayeyi ülkemize çağırıyoruz. Ancak, sermaye, müteşebbise AB’ye uyum yasaları çerçevesinde tüm hakları verirken, kendi emeğimizin sömürülmesini istediğimiz için işçilerimize AB düzeyinde haklarını da bir türlü vermiyoruz. Emeğim örgütlenmesi için teşvik etmediğimiz gibi örgütsüz hale gelmeleri için elimizden geleni yapıyoruz. Hatta, kamuda çalışanlar için örgütsüz, işgüvencesiz uygulamalar için baskı yaparak 4/B ve 4/C’ye geçirmeye uğraşıyoruz.


 


***Emeğin nitelik kazanması şart


Buna mukabil, emeğimiz de niteliksiz. Bugün işçilerimiz, Kapıkule sınır kapısının dışına çıksalar ne yapacaklarını, nereye gideceklerini bilemez durumdalar. Dil bilmiyorlar, bir çoğunun elinde niteliklerini gösteren belge yok. Üretim faktörleri içinde sömürülmeye en müsait olan emeğin sömürülmesinin önüne geçmek için mutlaka nitelik kazandıracak çabalar içinde olmalıyız.


 


***Milli gelirdeki payı da artmalı


Bir ülkede kayıtdışılığı bir kenara koyarsak, üretimin göstergesi milli gelirdir. Milli gelir denilen şey, bir yıl içinde ülkede üretilen mal ve hizmetlerin parasal değerini gösterir ki Başbakanımıza göre 2008 yılında Milli Gelirimiz 742 milyar dolar olmuş. Yani, işçi, memur, esnaf, çiftçi, sanayici ve 2008 yılı boyunca üretmiş Türk Lirası (742 X 1,5) 1113 milyar (katrilyon) liralık üretim yapmışız da bunun dağılımı nasıl olmuş?


Ancak, ülkemizde memur ve işçilere (Tarım dahil) ödenen ücretlerin toplamı da 200 milyar liralık bir pay almışlar. Yani Milli Gelirden sadece yüzde 17’sini emek alabilmiş.


AB ülkelerinde ise bu oran yüzde 40 ile 50 arasında değişmektedir. Bu durumda ülkeyi yönetenlerin de gerek maliye gerek para politikalarında değişiklik yapıp, emeğin payını artırmaları gerekmektedir.


Bakınız dün bu sayfada Akparti Ankara milletvekili Mehmet Zekai Özcan ile gerçekleştirdiğimiz röportajda 2002-2007 döneminde ülke yüzde 42 büyüdüğü halde bu büyümenin memur ve işçiler ile emeklilere verilmediğini dolayısıyla emekçi ve emeklilerin yüzde 42 oranında fakirleştiğini de gördük.


 


 


 ÇUVALDIZ


 


Profesör olarak bilinen Doçent’e


Akşam Gazetesi yazarı Doçent Deniz Gökçe beni ve Şükrü Kızılot’u ekonomiden anlamamakla suçlamış ve halkın bize neden bu kadar değer verdiğini de anlamayıp, üzülmüş. Baştan belirteyim, ben ekonomi uzmanı değilim hiç de bu yönde iddia da bulunmadım, bulunmam. Sosyal Güvenlik ve İş Hukuku uzmanıyım buna Çalışma Hayatı uzmanlığı da denebilir. Bütün bildiklerimi halka en basit şekilde anlatıp, onlara yol yordam gösteriyorum, hatam var mı bilemiyorum ama hata etmişsem her zaman düzeltmeye hazırım. Benim halk tarafından sevilmem ve kendi konumumda en önde olmamdan neden rahatsız olduğunuzu da biliyorum.


 


Deniz Gökçe’yi de hemen herkes profesör olarak biliyor açın google bakın her kurum ve kuruluş Profesör Deniz Gökçe diyor ama kendisi Bahçeşehir Üniversitesinde Doçent olarak ders verir. Kendisinin yanlış ünvanla tanıtılmasından da hiç gocunmaz, rahatsız olmaz. Eğer bir şey sizi rahatsız edecekse bu durum etmeli, ben bu durumda insanlar beni yanlış tanıyor deyip utanırdım.


 


Ben ekonomiden anlamıyorum de siz ekonomi doçenti olarak anlıyor musunuz? Anlıyorsanız ülkenin defalarca içine girdiği hangi krizi bildiniz hangi önerilerde bulundunuz. 1994, 2001 ve 2008 krizlerinden önce yazılarınıza göre (bütün hükümetler zamanında hiç değişmemiş) her şey güllük gülistanlık, ekonomi harika gidiyor diyorsunuz.


 


Hatta NTV’de çıktığınız programları izleyen vatandaşlar 2001 yılındaki hemen krizden önceki yayınızda dolarları satın dolar bundan sonra çıkmaz dediğiniz için epey zarar ettiler, çünkü siz konuşurken 1500 lira olan dolar ertesi günlerde 2300 lira oldu. Ekonomiyi bilmeyerek bunu söylemişseniz buna inanırım ama yok bileerek bunu söylemişseniz halkın gözünün içine hem de NTV’den bakarak yanlış bilgi verip, onları zarara uğrattınız.


 


Yazılarınızı bir kez daha gözden geçirin hiç halka yol yordam gösterici hiç yazınız yok. Ama onların daha az ücret alması, daha az emekli aylığı alması gerektiği yönünden epey yazınız var. İşte bu fark sebebiyle halka beni seviyor o nedenle şimdi HABERTÜRK’deyim ve BLOOMBERGHT’deyim.


 


Şükrü Kızılot’a attığınız pisliğe gelince, aslında kendisini savunmak gibi bir niyetim yok buna ihtiyacı da yok ama Şükrü hoca, yazısınca Cumhuriyet tarihinin en büyük bütçe açığı demiş ki bu doğru siz ise dünyadan örnek verip komik duruma düşmüşsünüz. Öte yandan,  hatırlar mısınız bilmem 05.04.2007 günü Kültür Üniversitesi’nin 10 uncu yılı dolayısıyla, “2006 yılı ekonomik sonuçları, 2007’den beklentiler” başlıklı bir panel vardı. Panele, Siz, Şükrü Kızılot, Ege Cansen,  Gazi Erçel konuşmacı olarak katılmışlar. Siz konuştuktan sıra Şükrü Kızılot’a gelmiş ve Kızılot, “Benden önce konuşan Deniz Gökçe’nin söylediklerinin yarısı yalandır. Siz bana da O’da  inanmayın şimdi size vereceğim mevzuat hükümlerini bulun ve kendiniz de o hükümleri okuyunca doğrunun ne olduğunu göreceksiniz” demişti de gıkınız çıkmamıştı. Bu sebeple mi kuyruk acınız var.