HABERTÜRK-Ülkemizde siyasi parti olmadığından hakkaniyetli gelir dağılımı da yok…–Bireysel emeklilik parası ve Tüketici Mahkemeleri

21 Aralık 2009


Ülkemizde siyasi parti olmadığından hakkaniyetli gelir dağılımı da yok…


 


Türkiye İstatistik Kurumu son üç yıldır gelirin fonksiyonel dağılımını açıklamıyor yani milli gelirin ne kadarının emekliye, ne kadarının işçiye, ne kadarının rantiyeciye, ne kadar sermayedara, ne kadarının memura verildiği bilgisi sizlerden saklandığı gibi bu tür gelir paylaşımını tartışmak yerine, etnik kökene göre demokrasiyi tartışmamızı istiyorlar…


Bana göre şu anda emeğin ve emeklilerin payı yerlerde sürünürken, sermaye ve rantiyeciler Bütçeyi ve Milli geliri okkalı bir şekilde götürmektedirler..


 


 


1-Ülkemizde siyasi parti var mı?


Neden bir siyasi partilere ihtiyaç varı geçip, siyasi partilerin ne yapmaları gerektiğinden bahsedeceğim. Çünkü birileri bizleri yaklaşık 10 yıldır ekonomiden uzaklaştırıp, etnisiteye veya dini değerlere odaklanın, dini ve milliyetçi duyguları körükleyin ki bazı grupların paraları götürmesine ses çıkarmayın oyununu oynuyor.


 


Bir siyasi parti iki temel soruya cevap vermek zorundadır. Bu sorulara verilecek cevabı yoksa tabelasında “parti” yazsa bile değildir, dernektir, vakıftır veya başka bir şeydir.


 


**İlk cevap vermesi gereken konu: Nasıl üreteceğiz?


Temel üretim araçları sermaye sahiplerine ait olarak üretim yapacağız diyorsa Kapitalist, üretim araçları devlete (topluma) ait olsun diyorsa Sosyalist bir partidir. Arada bir yerde olsun diyorsa karma ekonomik sistemi savunuyor demektir. Ancak ne kadar karma olsa da sosyalizm ile kapitalizm arasındaki çizgide, ibresi ne tarafa yakın ise ona göre değerlendirilmelidir.


 


**İkinci cevap: Nasıl paylaşacağız?


Bir yıl boyunca 75 milyonluk ülke nüfusunun ürettiği ürünü veya bundan elde edilecek geliri nasıl paylaşacağız. Yani, üretime katılanların payları ne olacak? Yüzde kaçını emeğe vereceğiz, yüzde kaçını sermayeye, yüzde kaçını rantiyeciye?  En önemli asıl soru da bu dağıtımın nasıl olacağına kim karar verecek? Millet mi yoksa derin devlet mi, başka devletler mi?


Ayrıca, dağılım nasıl olacak derken, ümmetçilere ne kadar, Kürtlere ne kadar, Çerkezler ne kadar değil? İşçiye, memura, çiftçiye, sermaye sahibine ne kadar olmalı diye tartışmamızı istemiyorlar.


 


Şimdi size soruyorum ülkemizde bu iki temel soruya cevap veren parti var mı? Var diyorsanız cevabınız nedir?


 


**Yaman çelişkilere dikkat


Bizlerin parasal konulardan, açlıktan, sefaletten konuşmaktan uzak tutup, önümüze attıkları (içi boş) demokrasi oyunları ile oyalıyorlar ama birileri her yıl millete verilmesi gereken payları götürüyor, zenginliğine zenginlik, parasına para katıyor.


 


İçi boş diyorum, bakın emek ve ekmek mücadelesindeki TEKEL işçilerine neden en temel demokratik hakları olan toplantı ve gösteri yürüyüşüne tahammül edemiyoruz da, ne kadar demokrat olduğumuzu göstermek için para-pul gerektirmeyecek şekilde bir başka yer de  etnik kökene göre demokratik haklar veriyoruz diye bağırıyoruz, bu ne yaman çelişki… Üstelik TEKEL işçilerine su sıkan, gaz sıkan kişilerin bağlı olduğu bakanlık, demokratik açılımı yürütüyorum diyor…


 


Gelir dağılımı ne alemde?


Türkiye İstatistik Kurumu son dört yıldır gelirin fonksiyonel dağılımını artık açıklamıyor. Fonksiyonel gelir dağılımı, milli gelirin emek, sermaye ve toprak sahipleri olmak üzere üç temel üretim faktörü arasında nasıl dağıldığını gösterir. Fonksiyonel gelir dağılımı ülkemizde o kadar kötü durumda ki TÜİK bile 2006 yılından sonrasını açıklayamıyor. Yani, işçiler, memurlar, çiftçiler ve bunların emeklileri, milli gelirden almaları gereken paylarını alamıyorlar. Bunlara verilmeyen pay siyasi iktidarlar tarafından başka gruplara, sermaye ve rantiyeye aktarılınca olayı unutturmak gerekiyor.


Çünkü, gelir dağılımı, gelirin bireyler, toplumsal sınıflar ve haneler arasında dağılımını gösteren bir yöntemdir. Bu yöntem ile genel anlamda bireyler ve haneler arasında gelirin büyüklüğüne göre dağılımı ve eşitsizliklerin görülmesi amaçlanır. Bize ise bu eşitsizlikleri unutun, onun yerine başka şeyler tartışın diyorlar.


 






















































































































GSYİH’da Ücretin payı


Yıllar


Ücretin payı


 


1980


27,1


 


1981


23,8


 


1982


22,5


 


1983


23,4


 


1984


21


 


1985


19,7


 


1986


19,4


 


1987


20,7


 


1988


21,5


 


1989


24


 


1990


27,2


 


1991


31,9


 


1992


31,7


 


1993


30,9


 


1994


25,5


 


1995


22,2


 


1996


23,9


 


1997


25,8


 


1998


25,5


 


1999


30,7


 


2000


29,2


 


2001


28,3


 


2002


26,3


 


2003


26,1


 


2004


26,3


 


2005


26,6


 


2006


26,2


 


 


 


 


 


***Önceki yıllarda durum ne?


Gelirin fonksiyonel dağılımı, bir ülkenin gelir dağılımın adaleti hakkında epey bilgi verir. Mesela, bir kesimin üretime katkı payı ile üretimden aldığı payı kolaylıkla görebiliriz.


 


Mesela 1973 yılında ücretlilerin toplam nüfus içindeki payı %35 iken gelirden aldıkları pay % 28,3’tür. Kar – faiz – rant geliri elde edenlerin nüfustaki payı % 16,5 iken aldıkları payları 41,2’dir. Yine aynı yıl, nüfusun % 83,6’sını oluşturan ücretli ve küçük üreticiler %58,8’ini alırken, nüfusun % 16,5’i kar, faiz ve rant geliri alarak milli gelirin % 41,2’sini elde etmektedirler.


1987 yılına gelindiğinde ise ücretlilerin milli gelirden aldıkları pay % 32,66’ya çıkmıştır.


1994 yılında ise ücretli kesimin nüfus içindeki payı yüzde 43’e çıkarken, gelir içindeki payları ise önemli ölçüde düşerek % 33,6’ya inmiştir.


Öte yandan, 12 Eylül 1980 ihtilalinin etkisini ücretliler ve çiftçilerin paylarındaki müthiş düşüşü ve kar, faiz geliri alanların paylarının hızlı yükselişi ne güzel açıklıyor. Bakın sermayenin payı 1978 yılında yüzde 36 iken 1984 yılında yüzde 58’e çıkmıştır.


 




















































































































































 


 


 


Süleyman Özmucur’un


Hesaplamalarıyla Faktör Gelirleri İçindeki Paylar


Adil Temel ve Mehmet Ali Kelleci Hesaplamalarıyla Faktör Gelirleri İçindeki Paylar


Yıllar


    Tarımın    payı


(%)


Maaş ve Ücretler Payı (%)


Diğer (%) (Kâr, Faiz, Rant)


Tarım


Maaş ve Ücretler


Kâr, Faiz, Rant


1968


41,1


26,3


29,4





1973


33,1


30,4


33,5





1978


30,3


30,2


36,6





1983


20,1


22,6


55,1


21.84


21.74


56.42


1984


20,0


20,4


57,1


22.18


19.40


58.43


1985


18,4


20,4


58,5


20.92


17.26


61.82


1986


19,9


23,4


55,0


20.81


17.02


62.16


1987


18,2


26,8


53,1


18.81


20.26


60.93


1988


17,6


24,3


56,3


18.84


20.91


60.95


1989


17,6


24,6


56,5


17.87


24.86


57.27


1990


18,1


30,2


49,5


18.78


28.91


52.31


1991


15,5


34,6


47,6


16.13


35.49


48.37


1992


15,0


34,4


48,2


15.65


34.82


49.54


1993


14,8


32,8


50,1


15.87


35.57


49.76


1994


15,9


25,1


57,6


15.90


25.38


58.72


Kaynaklar:  1) Özmucur, Süleyman, Türkiye’de Gelir Dağılımı Vergi Yükü ve Makroekonomik Göstergeler, Bogaziçi Üniversitesi Yayını, İstanbul, Mart 1996, s.66.


2) Temel, Adil – Mehmet Ali Kelleci, “Milli Gelirin Fonksiyonel Dağılımındaki Gelişmeler (1980-1994)”, Yeni Türkiye, Sayı: 6, Ankara, 1996, s. 174.


 



Bireysel emeklilik parası ve Tüketici Mahkemeleri


Sayın Tezel, bireysel emeklilikle ilgili daha önce yanıtlamış olabileceğiniz bir soruyu soracağım, her ne kadar yazılarınızı ve konuşmalarınızı takip etsem de bu konuda atladığım yerler olmuş, yardımcı olursanız memnun olurum. Öğretmenim ve uzun zamandır biriktirdiğim parayı (kendi hatam olarak görüyorum) Başak Emeklilik’te sözüm ona değerlendirdim. Giriş tarihim 15.12.2006 olup bu ödemeler için bankada bir miktar para bıraktım. Yanlış değilse 1 yıl sonra 7.000 liralık ödeme yapacaksınız diye bir mesaj aldım. Nedir bu diye araştırınca, bana hiçbir bilgi verilmeden, sorulmadan yeni bir emeklilik başlatmışlar hem de bana sormadan ve dediklerine göre daha önce imzaladığım kağıtlarla şirkete bu yetkiyi vermişim, böyle söylediler. Ben de bunu öğrenince emekliliği iptal ettim, 4 bin liralık kesinti yaptılar, itiraz ettim ama sonuç yok. Benim gibi kıt kanaat geçinen bir öğretmenin 4 bin lirasını yediler. Sizin köşenizden okuduğum kadarı ile bu kesintiyi alabilmek için dava açılabilecekmiş, sanıyorum açılmış bir dava var, sonuçlanıp sonuçlanmadığını öğrenmek istiyorum. Başak emekliliği aradım, davanın sürdüğünü söylediler, köşenizde okuyanlara göre de sonuçlanmış yani emsal gösterebileceğim ve dava açabileceğim bir sonuç var mı?  Var ise işe nereden başlamalıyım. Aslında ta en başından Bireysel Emekliliğe daha doğrusu anlamadığın işe girmeyecekmişsin ama oldu bir kere, bu konuda fikirlerinizi öğrenmek istiyorum teşekkür ederim. Çiçek Uyanıkcan


 


Hanımefendi, gerçek yanları basında yer almayan ve yanıltıcı reklamlarla aslında hiç emeklilik yanı olmayan sadece emeklilik kelimesini kullanan Bireysel Emeklilik hesabınızdaki paralardan kesilenleri için öncelikle Kaymakamlıklarda bulunan Tüketici Hakem heyetine başvurabileceğiniz gibi Tüketici Mahkemelerine de başvurabilirsiniz.


Tüketicilerin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’dan kaynaklanan uyuşmazlıklarının çözüm yerleri; tüketicinin mal veya hizmeti satın aldığı veya tüketicinin ikametgahının bulunduğu yerdeki Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri ile Tüketici Mahkemeleri dir.


Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri illerde Sanayi ve Ticaret İl Müdürlüğü, ilçelerde Kaymakamlık bünyesinde oluşturulmuştur.


Tüketici Mahkemeleri ise Ankara, İstanbul, İzmir Adana, Antalya, Bursa, Samsun, Konya, Mersin ve Kayseri illerinde kurulmuştur. Bu iller dışındaki il ve ilçelerde başvurular Tüketici Mahkemesi sıfatı ile Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılmalıdır. Bu mahkemelerde açılacak davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.


2009 yılı için değeri 936,97-TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurulması zorunludur. Bu heyetin vereceği karar tarafları bağlar. Taraflar bu karara karşı 15 gün içinde Tüketici Mahkemesine itiraz edebilirler.


2009 yılı için değeri 936,97-TL. ve üzerindeki uyuşmazlıklarda ise Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurulabileceği gibi doğrudan Tüketici Mahkemesine de başvurulabilir. Bu değer ve üzerindeki uyuşmazlıklar için Hakem Heyetinin vereceği karar bağlayıcı olmayıp delil niteliği taşıdığından, taraflarca benimsenmemesi halinde yine Tüketici Mahkemesine başvurulması gerekecektir.


Özellikle dayanağınız matbu sözleşmeyi anlamadan-okumadan imzalatılması ve gerçek iradenizin yansımadığını, sizin talep etmediğiniz, öngörmediğiniz sonuçları ortaya çıkması olsun.