Söze değil, yazıya itibar edin, Askıda kahveniz (yemeğiniz) olsun

6 Şubat 2005

Ali Tezel



[email protected]
[email protected]


Söze değil, yazıya itibar edin




Ali Bey, eşim Nurten N. 14.10.1967 doğumlu ve 29.04.1983 gününden beri SSK’lıdır. Sicil numarası da 10.061213 olup, 1983/2’nci dönem ile 1987 yılları arasında 431 günlük prim ödemesi var. Daha sonra 1992/1’inci döneminden 2005/1’inci döneme kadar isteğe bağlı olarak toplam 4710 gün prim ödedik. Bizim hesabımıza göre 5141 günümüz var. Daha önce SSK’ya sözlü olarak müracaat ettiğimizde eşimin 42 yaşında yani 2009’da emekli olacağını söylediler. Oysa yazılarınızı takip ettiğimiz kadarı ile eşimin 40 yaşında yani 2007 yılında emekli olacağını anlıyorum. Bu konuda ve ne yapmam gerektiği hakkında bilgi verirseniz memnun olurum. Adnan

Adnan Bey, ne diyebilirim, boşuna bekleyecektiniz. Bu bizim ülkemizin bir hastalığı, yazıya değil söze, gerçeğe değil dedikoduya itibar edilmesi. Eşiniz, 29.04.1983 başlangıcı ile 40 yaşında yani 14.10.2007 günü SSK’dan 5000 gün sayısı ile emekli olacak. Ne yapmam gerekir sorunuza, şu an için verilecek tek cevap var; içinizi rahatlatmak istiyorsanız, Sigorta Müdürlüğü’ne ‘Tahsis Talebi Hazırlık Dilekçesi’ vererek, emekli olacağınız tarihi resmen sorun. 40 yaşını tamamlayınca (14.10.2007 günü) SSK’ya emeklilik için dilekçenizi de verin.

Askıda kahveniz (yemeğiniz) olsun

Dün posta kutumda Erhan imzalı çok güzel bir ileti vardı ve bunu sizlerle paylaşmak istedim. Aslında olay Venedik’te geçiyormuş, bu nedenle Engin Ardıç abimiz konuyu daha iyi bilir ama, paylaşma ve yardımlaşma duygularınızın artması dileğimle sizlerle paylaşıyorum.

‘İtalya’da Venedik’in kenar mahallelerinden birinde, bir cafe-barda, espressolarımızı içiyorduk. İçeri giren müşterilerden biri, barmene ‘due caffee, uno sospeso’ (iki kahve, biri askıda) dedi, iki kahve parası verdi, bir kahve içip gitti. Barmen de duvar üzerinde asılı duran çiviye bir küçük kağıt astı. Biraz sonra içeri iki kişi girdi. Onlar da ‘trio caffee, uno sospeso’ (üç kahve, biri askıda) dediler, üç kahve parası verdiler ve iki kahve içtikten sonra gittiler. Barmen ‘askı’ya yine bir küçük kağıt astı. Bunun gün boyu böyle sürdüğü anlaşılıyordu.

Bir süre sonra kahveye, üstü başı biraz eski-püskü, belli ki yoksul bir kişi girdi ve barmene ‘uno caffee sospeso’ (askıdan bir kahve) dedi. Barmen hemen bir kahve hazırladı ve yeni müşterinin önüne koydu. Yoksul kişi kahvesini içtikten sonra para ödemeden çıktı gitti. Barmen ise duvardaki askıya taktığı kağıtlardan birini kopardı, parçalayıp çöp kutusuna attı. Bu gözlemimizin sonunda, gözlerimizi yaşartan, fakat kesinlikle örnek almamız gereken bir ‘İtalyan toplumsal terbiyesi’ öğrendik.

Yardım etmek için insanların gereksinimlerini belirlerken, yalnızca yaşamsal gereksinimlerle sınırlı kalmak zorunda değiliz. Bir Venedikli için, yaşamsal olmasa da kahve, günlük yaşamda önemli bir yer tutmaktadır. Kahve içebilecek kadar parası olmayan kişilere yardım edebilecek düzeydeki kişiler, bir kahve parası daha ödüyorlar. Yardım ettiği kişiyi görmedikleri için bu kişiler de daha mutlu oluyorlar, kimden geldiğini bilmedikleri bu ikramı kabul eden kişiler ise huzurlu oluyor. Yardım eden ile alan arasında, bu cafe-bar’daki garson gibi, köprü görevi yapan kişilerin ise güleryüzlü ve sevgi dolu olmaları gerekiyor. İçeri giren yoksul bir kişinin ‘Bana askıda kahve var mi?’ diye sormasına gerek bırakmamak için ‘askıda kahve olduğunu’ belirten kağıt parçalarını kolaylıkla görünebilen bir yere asmak ise bu olgunun çok zarif bir bölümünü oluşturmaktadır. Erhan .’